Sokak köpekleri meselesi başkanlık seçimleri öncesi yoğun olarak gündemimize girdi, yerel seçimler öncesi tırmandı, şimdilerde de zirveye oynuyor. Peşinen söyleyeyim. Ben bir hayvan hakları savunucusuyum! Bununla birlikte insan yaşam hak ve dokunulmazlığının da birincil ve tartışılmaz olduğuna da inanıyorum.
Son zamanlarda sokak hayvanlarına dair önümüze o kadar çok video ve haber düşüyor ki bu rastlaşmalar bile psikolojimizi etkilemeye yetiyor. İnsanlara, hayvanlara saldırıp parçalayan iri ve kontrolsüz köpek görüntüleri bu konuda ivedilikle bir yasal çalışma yapmak gerektiğini gösteriyor.
Basında paylaşılan verilerin doğruluğunu resmi kurumlar üzerinden onaylamadım ama doğruysa durum ciddi. Son iki yılda 100 insanın sokak köpekleri nedeniyle hayatını kaybettiği iddiası hiçbir kişi veya kurum tarafından göz ardı edilemez. Yaralanıp tedavi görenler bu rakamların dışında. Sadece bu veriler ışığında bile ülkemizde sokak hayvanları sorunu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Peki sokaktan gelen bu tehdit nasıl ve ne şekilde giderilecek? İşte toplumsal çatışmanın ana merkezini bu soru oluşturuyor. Bir kesim, sokak hayvanlarının toplanarak kısırlaştırılmasını ve sokağa tekrar bırakılmasını savunurken bir kesim de barınaklarda yaşam alanı sağlanması gerektiğini savunuyor.
Bazıları ise kısırlaştırmanın ekonomik maliyetinin fazla olması ve hayvanların tekrar sokağa bırakılmasının mantıksızlığı üzerinden ilerliyor. Özellikle Batı’da “uyutma” yöntemi dahil edilerek hayvan popülasyonunun kontrol atında tutulduğundan hareketle bizde de bu metot gündeme gelmeye başladı.
Şu bir gerçek ki köpeklerin üreme sistemi hem kısa hem de çoğul. Bu nedenle sayıları her geçen gün artıyor. Köpek popülasyon hızına bakacak olursak bir dişi köpeğin yılda üç-dört kez yavru verdiğini görüyoruz. Her seferinde dünyaya ortalama altı ile sekiz arasında yavru getiriyor. Yani sadece bir tek dişi köpek, bir yılda köpek popülasyonunu sekiz ile yirmi dört arasında artırma potansiyeline sahip.
Rakamlar üzerinden konuşacak olursak toplu bir kısırlaşma politikasının zorunlu olduğu açıkça belli. Hiçbir müdahale olmaksızın devam edilirse sokak hayvanları sayısının bir süre sonra iyice kontrol edilemez olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan bu kadar hayvanı kısırlaştırmak gerçekten önemli bir ekonomik külfet. Ayrıca hayvanların operasyon sonrası bakım ve tedavilerinin yapılması gerekiyor. Mevcut barınakların hem koşullar hem de personel açısından bu ihtiyacı gidermesi zor görünüyor.
Zaten hali hazırdaki hayvan barınaklarından o kadar iç acıtıcı hikayeler geliyor ki!
Kısırlaştırma operasyonu sonrası ağrı kesici verilmediği için acılar içinde inleyen hayvanlar, antibiyotik tedavisi tam uygulanmadığı için enfeksiyon kapıp ölenler veya sakat kalanlar. Dikişleri patlayıp iç organları dışarıda gezenler ve daha neler neler…
Tüm hayvanların iç içe aynı alanda tutulduğu barınaklarda yine saldırgan köpeklerin zayıf ve güçsüz hayvanları parçaladıkları, parçalanan hayvan çığlıklarının çevredekiler tarafından duyulduğu neredeyse herkesin malumu!
Diyeceğim o ki, mevcut barınak koşulları neye göre tanzim edilmiş ve nasıl bir kontrol mekanizması var? Halihazırdaki hayvan yükünü kaldıramayan barınaklar kitlesel kısırlaştırma ve barınma sorununa çözüm sağlama potansiyeline sahip mi?
Sokak köpekleri sorununa ciddi olarak çözüm arandığı şu günlerde herkesin tüm önyargı ve kalıplarından arınıp gerçek ve uygulanabilir önerileri masaya yatırması gerekiyor. Bir sorunu çözmeye çalışırken ayrı kamplar, gerginlikler oluşturmaya gerek yok. Konuyla ilgili kurum ve kuruluşlar, STK’lar devlet erkiyle bir araya gelip en doğru seçeneği uzlaşı yoluyla bulmak zorunda.