Karıncalar Ölmesin Diye Ve tarih tekerrürden ibaret olmasın!

Son yıllarda yaşadığımız sokak hayvanları meselesinin sona geldiğimizi umarak, başta insanlar olmak üzere hiçbir canlının canı yanmasın temennisiyle tarihimizden hayvan olaylarına beraber göz atalım.


Tarihimizde net olarak bilinen hayvanlar ile ilgili olay, II. Mamut padişahlığında yaşanan, Galata’da gece yarısı köpeklerin saldırısına uğrayan bir İngiliz için…


Şöyle ki; İngiliz yetkililerinden biri bir gece Galata’da dönüş yolunda köpekler tarafından saldırıya uğramış, kaçarken yüksek bir duvardan düşüp ölmüşür. Majestelerinin hükümeti Osmanlı’ya ültimatom verdikten sonra padişah II. Mahmut da köpeklerin bir yerde toplanması kararını almıştır. Tartışmaya sebep olan bu karar kısa bir süre sonra padişah tarafından iptal edilmiştir.


Hayvan sever bir padişah olan II. Abdülhamit’in ise İstanbul köpeklerini koruduğunu görüyoruz.


II. Abdülhamit tarihinde bir ilk olan kuduz köpekler için yeni bir takım tedbirler almıştır. İlk olarak Fransa’ya Pastör Enstitüsü’ne heyet göndermiştir. Sultan bunun için yaklaşık 10 bin altın bağışlamıştır. Ayrıca Abdülhamit dünyadaki üçüncü Kuduz Enstitüsü’nü İstanbul’da kurulmasını sağlayan kişidir.


Sultan Abdülhamit’ ten sonra köpeklerin tekrar Hayırsız adaya gönderildiklerini biliyoruz. Nitekim 1910 yılında Avrupa’da parfüm ve kimya sektörü için sokak hayvanları katledilirken Fransızlar İstanbul’da halk ile iç içe yaşayan şehrin köpeklerini satın almak istemiştir. Halkın şiddetli tepkisine yol açan bu olayda İstanbul’u modern bir şehir yapmak isteyen İttihat ve Terakkiciler Fransa’ya verilmek üzere 80 bine yakın köpeği tophanede toplamıştır. Fransızların antlaşmadan vazgeçmelerinden sonra toplanan köpekler daha fazla beslenemeyince devlet geri adım atmış, bu hayvanlar Sivri adasına gönderilerek kaderine terk edilmiştir.


Adaya terk edilen hayvanların hayırseverler tarafından beslendiğini, dönemin koşullarında henüz barınak ve benzeri alanların olmadığını yine hayvanların korunması meselesinin o dönemde bir gericilik olarak atfedildiğini hatırlatmak gerekir. Filhakika bu ve benzeri olaylarda batılılaşmanın Osmanlı üzerinde etkisi ve yabancıların yaptırım gücüde hesaba katılmalıdır.


Kaldı ki tarihi olaylar kendi zamanı içerisinde yani anakronizm- zamanlar arası uyuşmazlık ilkesiyle değerlendirilmesi gerekir.


Nitekim batıya uyum sağlama çabalarıyla ile sık sık gündeme gelen Osmanlı’nın bu dönemde hayvan sever olması gericilik olarak kabul edilmiştir. Olay yabancı ülkeler nezdinde siyasete alet edilmiştir. Üstelik bu hayvanlar yabancılar tarafından türlü amaçlar için kullanılmak üzere satın alınmaya çalışılmıştır.


Olay çok geçmeden İstanbul’a ziyarete gelen bir Fransız seyyah tarafından Fransa’da Le Journal adlı dergide fotoğraflanarak basına yansıtılmıştır. Servet-ii Füuncular tarafından da mesele dramatize edilmiş, gazetelere taşınmıştır.


Buraya kadar olan tarihi vakalardan da anlaşıldığı üzere süistimal edilmeye açık olayların tekerrürü ve batının tavrı hiç şaşmıyor!
Vechile;


Batının Fransız ihtilaline kadar kadınları bir fert, bir birey olarak dahi görmediği, hayvanları uğursuz saydığı, ihtilalden sonraki yüzyıllarda dahi hayvanları öldürüldüğü ve deneylerde kullanıldığını hatırlayacak olursak eğer….


Hayvan sever bir milleti canilikle suçlamak kuşlar ve hayvanlar susuz kalmasın diye cami avlularına oyuklar ve yuvalar inşa eden, karıncalar ölmesin diye yolunu değiştiren bir millet için afaki kalır…gülünç kalır.


Bunu ne tarih kabul eder, ne de insanlık!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

En son haberler