Allah’ın kullarına bir ikramı olan kendini kontrol etme, kendini iyileştirme ve kendini nizama çekme hasleti!
Son uyarı ve son fırsatın,
“Bu son olur!” vurgusunun insanlığa zorlandığı, hakikatsizliği, gücün hakkı temsil ettiğini metazori olarak yaşamımıza zerk ettiği, “bu olmazsa yer yıkılır, gök yarılır” nağmelerinin ortalığa saçıldığı, ikbalin Allah’ın kaderinde değil de, insanın tasavvurunda olduğuna inanarak siyaset üretenlerin toplumu aldatmasıyla meşgulüz bu aralar.
Büyülenmiş beyinler,
Akıldan sıyrılmış dimağlar,
Rüyaya kapılmış iradesizler!
Tarih tekerrürden ibaret derler ya,
1945 yılında, Yalta’da galip 3 devletin, 3 siyonist lideri eliyle “demokrasi havariliği ve rüyası” yalanıyla başlatılan “Siyonist Yahudi Faşizminin milletlere dayatılıp, yeni sömürü düzeninin başlatıldığı gibi!
Ruhunu satmış yöneticilerin, elitlerin,
Şarlatan ve soytarı medyanın,
‘Devşirme aydınların’ eliyle hazırlanan tuzaklara devam ediyoruz.
Kurulan sistemlerin ahaliye idealize edilmesi üzerine kurgulanmış bir nizam.
Mükemmele yakın kurulan tuzaklarla boğuşan bedbaht toplumlar.
Sahne o kadar ‘doğala özdeş’ hazırlanıyordu ki milletleri büyü altına alacak kadar nizami.
Herkes kendine göre haklı, herkes inancına göre hakkı temsil ediyor.
Öncelerde bir taraftan ana oyun kurucu olan “Atlantik ve NATO paktı”, diğer tarafta komünizm adı altında “Doğu-Avrasya paktı.”
Bu iki kutuptan başlayan sürece aparat olarak eklenen FETÖ, PKK, DHKPC gibi terör örgütleri.
FETÖ;
CHP’nin Genel Sekreteri eliyle kuruluyor,
Demirel’in sağ kolu eliyle palazlandırılıyor,
Sonraki bütün partilere siyasi vasiyet gibi emanet edilerek devam ediyordu.
PKK;
1960 Amerikan Darbecisi paşalar eliyle zemin hazırlanıyor,
1980 Amerikan Darbecisi “Nitekim Paşa’nın damadı” eliyle kuruluyor,
28 Şubatçı NATO Paşaları eliyle silahlandırılarak Asala’dan sonra sahneye sürülüyor, ifrat/tefrit sarkacı şeklinde yıllar boyu sivil iktidarların manivelası, “Askerî vesayetinde meşruiyet zeminini oluşturuluyordu.
Bir zamanlar vaazlarıyla kitleleri konsolide eden ve çok sevilen Timurtaş Hoca’nın oğlu Milli Piyango’ya Genel Müdür oluyor; Ünlü ‘mücahitlerimizin’ hepsi devlet müteahhidine dönüşüyordu.
Sonuç?
Türkler devletleşmeye başladığından beri nice hadiseler zuhur etmiş, uçsuz bir deryanın dalgaları gibi nice çalkantılar yaşanmıştır. Geçmişe ait en doğru bilgi şüphesiz ki yaşananları iyi analiz edebilmek ve unutmamaktır. Gerçek anlamda bilgi sahibi olmak bizzat künhüne vakıf olmaktır. Mete Han’ın, Sultan Alparslan’ın, Yavuz Sultan Selim Han’ın ve dahi diğer vatanperver atalarımızın şiarıdır geçmiş. Kunguzlar’ın çorak bir araziyi istemelerine rağmen devletinin bir karış toprağını vermeyen Mete Han’ın gerçeğidir geçmiş.
Sultan III. Murad’ın Safeviler’e “Türk atının ayak bastığı her yer Türklere aittir.” cevabıdır geçmiş. Mustafa Kemal’in Sakarya Meydan Muharebesi’nde yazmış olduğu “Kırk asırlık Türk yurdu, yabancı elinde kalamaz.” emridir geçmiş.
Geçmişini, uzak ve yakın tarihini irdelemeyen, anlamayan, idrak etmeyen, asli değerlerinden ve mayasından uzaklaşmış, öz değerlerini unutmuş, hakkı ve halkı üstün kılmayı terk etmiş her toplumun makûs kaderini yaşamaya ramak kaldı.
Eskisinden daha tehlikeli zafiyetler içinde boğuluyoruz.
Rüyasında boğulduğumuz, öz değerlerimizi kaybetmemize sebep olan “siyonist yahudi faşizminin” demokrasi tuzağında savrulup gidiyoruz.
Miadı dolmuş haramzade bürokrat ve siyasilerden kurtulmak için başka bir batağa saplanmanın bir anlamı yok.
Bunları yeni dönemin koşullarında rehabilite etme veya değiştirmeye muktediriz.
Milletin feraset ehli, derin akıl ve vizyon sahibi yiğitleri her zaman vardır ve olacaktır.
Şimdi devletin bekası için, vatan için, evlatlarımızın geleceği için, Yüzyılın Türkiye’si için iyi ve kötü olan önümüzdedir. Yapılması gereken net olarak bilinmektedir.
Cumhuriyet değerlerimizin bizlere kâfi olduğu, kurduğumuz dünya devletlerinin bakiyesinin bize ilham ve ışık olacağı inanışı bu millete her daim yetecektir.
Emperyalizmin ve Siyonizm’in bize dayattığı her fikirden ve sistemden uzak durmamız bizleri yeniden uyandıracak ve dünyaya yeni bir nizam ekleyecektir.
Biz damarlarımızda bulunan bu asil kan ve sahibi olduğumuz medeniyet tasavvurumuz ile kurulan tuzakları bozar, yeniden dünyaya umut ve ışık oluruz. Bilinmelidir ki bu dava sadece Türkiye’nin değil Kudüs’ün, Doğu Türkistan’ın, Afganistan’daki bir çocuğun, Keşmir’deki bir kadının, Arakanlı Müslümanların, Nizam-ı âlemin davasıdır.
Emanet çok kıymetli, yükümüz çok ağırdır.
Rabbim yükümüzü hafifletsin.
Selam ve dua ile…