Yoğun ve yorucu çalışmalarımdan arta kalan zamanım olursa; dini musiki
yanında, bazen, büyük anlam yüklü, dinleyenin ruhunu okşayan ve tefekkür
alemine sevk eden şarkı ve türküler de dinlerim.
Bir gün bu düşüncelerle bir şarkı dinledim televizyondan. Hafızamda kalan şu
sözleri gecenin bir vaktinde terennüm etmeye başladım:
Gecenin en siyahında, Umudun bittiği yerdeyim.
Köşeyi dönsem ölüm, Düz gitsem Hayat;
Gölgeler içindeyim.
Bu sözler beni çok etkilemişti. Burada önemli bir mesaj vardı. Dinleyenleri
bazı şeyleri düşünmeye, tehlikeler karşısında önlem almaya çağırıyordu.
Kelimeler üzerinde durduğumda;
Gece, en siyah, umudun bittiği yer, köşe dönmek, ölüm, hayat ve gölegeler
içinde olmak gibi birbirinin zıddı gibi görünen ama biraraya geldiğinde derin
anlamlar içeren bir ahenk oluşturduğunu gördüm.
Gündüz ile gece, aydınlık ile karanlık, düz ile eğri, hayat ile ölüm, hidayet ile
dalalet, genç ile ihtiyar, kadın ile erkek, beyaz ile siyah, iman ile küfür, doğru
ile yanlış, alim ile cahil, öğretmen ile öğrenci, usta ile çırak, zengin ile fakir,
güçlü ile zayıf bir olur mu hiç? Elbette hayır!
Bu örnekleri çoğaltmak ve sayfalarca sıralamak mümkündür.
Burada önemli bir mesaj var: Canlıların derin bir sessizliğe gömüldüğü
gecenin en karanlığında göz görmez, hedef kaybedilir, insanın bütün kalbini
ve ruhunu büyük bir korku ve ürperti kaplar, umut ışığı da sönüverir. İnsan
dümdüz yoldan sapar ve viraja dalarsa uçuruma yuvarlanma ve ölüm
tehlikesi var. Yoluna doğruca devam etse, sonunda gecenin en karanlığını bir
anda sıyıran ve kainatı aydınlatan güneşin doğacağının müjdesi olan sevinç
ve mutluluk dolu bir hayat var.
Güneşin en etkili olduğu saatlerde de gölgeler içinde yaşamak var.
Aklıma geldikçe bu satırları terennüm ediyorum. Çünkü bu şarkıda derin
anlamlar gizli. Uyarılar gizli. Doğru yola davet gizli. Mukayese gizli. Tefekkür
gizli…
Gündüz, aydınlığın simgesi. Biliginin, kültürün, güzelliğin, iyiliğin, mutluluğun
ve sevincin simgesidir. Karanlık ise; cehaletin, kötülüğün, karamsarlığım,
bunalımın, üzüntünün simgesidir.
Şimdi soruyorum: Siz gündüzü mü arzu edersiniz yoksa geceyi mi? Tabii ki,
toplu iğnenin ucu kadar da olsa salim akıl sahibi her insan gündüzü arzu
eder.
Aydınlık dururken karanlığı kim ister?
İlim ve medeniyet varken cehalete kim teveccüh eder?
Cennet dururken cehennemi kim temenni eder?
Uçak pisti gibi dümdüz yol varken, çakıllı – taşlı – dikenli yolda yürümeyi kim
arzu eder?
Çevresine munis kokular saçan güller dururken, zakkum çiçeğiyle kim
ilgilenir?
Gölgelikler varken güneşin kavurucu sıcağının altında kim durmak ister?
Hemen herşey, zıddı ile değer kazanır. Cehennem olmazsa cennetin, kötülük
olmazsa iyiliğin, cehalet olmazsa ilmin, karanlık olmazsa aydınlığın, fakirlik
olmazsa zenginliğin, küfür olmazsa imanın, dalalet olmazsa hidayetin kıymeti
bilinir mi? Bilinmez!
Bu durumda; mesai saatlerinin her dakikasında verilen görevleri yerine
getiren, ay sonunda alacağı ücretin her kuruşunun hakkını veren, ülkesine ve
milletine hizmet etmenin hazzını yaşayan bir memur ile, gününü gün etmeye
çalışan, mesai saatleri içinde özel işleriyle uğraşan, devletin malına zarar
veren memur bir olabilir mi?
Öğrencilerini yetiştirebilmek ve onlara faydalı bilgiler öğretebilmek için
çırpınan, ülkesine ve milletine yararlı gençler yetiştirmenin sevinç ve
mutluluğunu yaşayan bir öğretmen ile, bunu kendisine şiar edinmemiş bir
eğitimci eşit olabilir mi?
Seçmenin vekaletini alarak TBMM’ne gelip “Milletvekili” ünvanını kazandıktan
sonra ülkemiz ve milletimiz için faydalı hizmetler yapan örnek vekillerle, o
kutsal çatı altında taşkınlıklar yapan, şovmen gibi davranan yararlı hiçbir
hizmete imza atmadan süresini doldurup seçim bölgesine dönen vekiller bir
olur mu?
Medya mensuplarının karşısına çıkabilmek için lavaboda aynanın karşısına
geçip dakikalarca makyaj yapan ve yüzündeki yaşlılık izlerini kamufle etmeye
çalışan bir siyaset adamı ile ömründe hiç makyaj yapmamış doğal halini
korumuş ve halk tarafından sevilen siyaset adamı bir olur mu?
Seçimlerde kendisine oy vermiş – vermemiş ayrımı yapmadan yetmiş üç
milyon vatan evladını eşit gören, ülkenin her köşesine hizmet götürmenin
gayreti içerisinde olan, yıkıcı değil yapıcı, zorlaştıran değil kolaylaştıran,
çevresine korku salan değil müjde ve mutluluk saçan, negatif değil pozitif
enerji veren bir Başbakan ile kendi çıkarlarını düşünen, sadece kendisine ve