Merhum Mehmet Akif Çanakkale muharebesinde Siyonist haçlı zihniyetinin istilasını, katliamını ve vahşetini şu mısralarla dile getiriyor ve tasvir ediyordu.
- “Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
- En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
- -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
- Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
- Nerde-gösterdiği vahşetle ‘bu: bir Avrupalı’
- Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
- Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
- Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
- Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
- Yedi iklimi cihânın duruyor karşında,
- Avusturalya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
- Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
- Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
- Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!”
Yüzyıl önce Çanakkale’de, Kut’ul-Amare’de, Suriye- Filistin cephesinde Siyonist haçlı zihniyetinin vahşeti, katliamı, işgali, insanı topraksızlaştırması, toprağı insansızlaştırması ne ise bugün de Gazze’de, Filistin’de, Kudüs’te, Doğu Türkistan’da, Afrika’da, Arakan’da aynı vahşeti ve soykırımı devam ettiriyor. Dünkü tasvir bugün GAZZE’DE devam ediyor. GAZZE her yönüyle “enkaz”a ve “enkaz-ı beşer”e çevrilmiş durumda.
Dün Müslümanlar Osmanlı’ya nasıl yardım etmeyi farz bilip yardım etmeye çalışmışsa bugün de Müslüman olan soykırımın devam ettiği bölgelere, bilhassa GAZZE’ YE ve GAZZELİLERE yardım etmekle mükelleftir, farzdır.
Ayetler bu farziyeti şu şekilde ortaya koyuyor.
“İman edip baskı, zulüm ve işkencenin hâkim olduğu memleketlerinden, özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret edenler, Allah yolunda, İslâm uğrunda, mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve muhacirleri bağırlarına basıp yardım edenler, işte onlar birbirlerinin dostları, velîleridir. Birbirlerinin işlerini görürler, haklarını ve menfaatlerini korurlar. Kamu görevlerini icraya birbirlerini yetkili kılarlar. İman edip de, özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için, hicret etmeyenlerin üzerinde, hicret edinceye kadar velâyet, hükümranlık hakkınızı kullanamaz, onların şeriatten doğan hakları ve sorumlulukları dolayısıyla onlara, iç hukuk işlemleri uygulayamazsınız. Dini yaşamada, şeriatı uygulamada, üzerlerindeki baskı ve işkencenin kaldırılması konularında sizden yardım isterlerse, devlet olarak da, şahsen de onlara yardım etmeniz üzerinize borçtur. Ancak, sizinle aralarında antlaşma olan kavimlerin aleyhlerine olmamak şartıyla yardım edebilirsiniz. Allah işlemekte olduğunuz amelleri biliyor, görüyor.
Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler, aslında birbirlerinin dostu, müttefikidirler, birbirlerinin haklarını menfaatlerini korurlar. Eğer siz de, öyle ittifaklar yapmaz, haklarınızı ve menfaatlerinizi koruyacak teşkilât ve otoriteye sahip olmaz, kamu görevlerini icrada Müslümanlara yetki vermezseniz, ülkede, yeryüzünde temel hak ve özgürlükler tecavüze mâruz kalır, baskı, zulüm ve işkence doğar, büyük bir kargaşa ve dengesizlik baş gösterir. (Ahmet Tekin Meali) Enfal 72-73”
Kur’an-ı Kerim nasıl bir tavır sergilememizi net olarak ortaya koymaktadır.
Yeter ki, bizler Kur’anı-ı Kerimi doğru okuyup, öğrenip, anlayıp ve yaşayalım. Bugünün dünyasında her Müslümanın vazifesi icabı vahyi doğru anlayıp gereğini yaşaması mükellefiyeti vardır ve bu mükellefiyet soykırıma maruz kalan Müslümanlara yardımı zorunlu kılar.
Unutmayalı Filistin’in tümü vatanımızdır ve vatanımızı savunmak, Müslümanları katliamdan ve soykırımdan kurtarmak asli görevimizdir.
İçimizdeki Mozizlerin, Kirkorların çocukları ve torunlarına, sabetayistlere ve etki ajanlarına rağmen görevimizi ve yardımımızı yapmakla mükellefiz.
Selam ve Sabırla… 25.05.2024